DUVAR- İsrail’in olası bir geniş kapsamlı kara operasyonunun Gazze’yle sınırlı kalıp kalmayacağı şu an için en çok merak edilen sorulardan biri. Bunun yanı sıra, başta Lübnan Hizbullah örgütü olmak üzere “Direniş Cephesi”nin nasıl bir tepki vereceği de son günlerde Arap gazetelerinde en çok konuşulan konulardan biri. Diğer yandan İsrail’in Gazze’nin kuzeyinin boşaltılmasını istemesi de “Gazzeli Filistinliler’i Sina Yarımadasına yerleştirme” planının devreye sokulma çabası olarak görülüyor. Mısır medyasında ise “Sina Kırmızı Çizgidir” sesleri yükseliyor.
‘Müttefikleri Hamas’ı Bırakmayacak’
Üzerinde durmamız gereken nokta, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun mevcut çatışmanın sonunda yeni bir Ortadoğu’ya konusunu defalarca tekrarlamasıdır. Bunu da Batı’nın ve ABD’nin kendisine verdiği desteğe binaen yapıyor. Zira Tel Aviv’in uğradığı zarar kolay kolay hazmedilecek nitelikte değil. Bu sadece İsrail açısından değil, müttefikleri için de aynı durum geçerli. Ki bu müttefikler, İsrail’i yalnız bırakmanın onun sonunun başlangıcı olduğunu iyi bilmektedirler.
Gelişmeleri yakından takip eden kaynaklara göre burada bir başka nokta üzerinde daha durulmalıdır. Bu da sadece İsrail’in değil, Hamas’ın da müttefikleri tarafından yalnız bırakılmayacaktır. Onu ortadan kaldırmaya izin verilmeyecektir. Son günlerde Lübnan cephesinde yaşananlar da bunu göstermektedir. Askeri çatışmadan sonraki aşama ise sahadan çıkacak sonuçlara göre şekillenecektir. (Mahir El Hatip / Lübnan El Nashra Gazetesi)
‘Hamas’ı yenmenin tek yolu yenilgiyi kabul etmektir’
Hamas’a karşı kazanılan zafer bir yenilgidir. Hareketi tamamen yenilgiye uğratmanın imkânsız olduğu daha önce birçok kez kanıtlandı. Bazı hususlarda ona karşı zafer elde edilebilir. Ancak onu tamamen ortadan kaldırmak imkânsızdır. Hamas’ı tamamen ortadan kaldırmak demek Hamas’a karşı olanlar dâhil olmak üzere bütün Filistinlileri yok etmeyi gerektirir. Hamas’ı ortadan kaldırmak ayrıca Arap halklarının vicdanını da ortadan kaldırmayı gerektirir. Aralarındaki ideolojik farklılığa rağmen Arap dünyasındaki sol hareket de buna dâhildir.
Hamas’ı yenmenin tek yolu yenilgiyi kabul etmektir. Bu da iki devletli çözümü kabul etmek ve Filistinlilerin meşru haklarını tanımak anlamına geliyor. (Ali Kasım / Londra merkezli El Arab Gazetesi)
‘Hamas Filistin tarihinde istisna değil’
Hamas, İsrail Filistin çekişmesinde istisnai bir durum değil. Eğer burada övünülen askeri operasyonsa, daha önceki Filistinli örgütler de bu operasyonlar kadar ses getiren operasyonlar gerçekleştirdi. Buradaki fark, görüntü alma teknolojisi oldukça sınırlıydı ve medya organları bunlara kapalıydı. Resmi adı El Fetih Devrim Konseyi olan Ebu Nidal Örgütü, ülkede bin civarında kişiyi öldürdü, uçak ve gemiler kaçırdı ve siyasilere yönelik suikastlar gerçekleştirdi. Bir diğer sol örgüt olan ve George Habaş’ın liderliğindeki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi de büyük operasyonlara imza attı. Bunların en önemlisi de Viyana’daki OPEC toplantısına katılan petrol bakanlarının rehin alınıp Cezayir’e giden bir uçağa bindirilmesiydi. Bir başka eylemleri de Amman havalimanında aynı anda üç uçağın patlatılmasıydı.
Bölge, daha da büyüyebilecek bir krizle karşı karşıya. Ben bu savaşla Londra’daki İsrail büyükelçisine yönelik suikast girişimi sonrası 1982 yılında Şaron’un başlattığı Beyrut savaşı arasında benzerlik görüyorum. Bu suikastte fail Ebu Nidal örgütündendi ancak Şam suçlanıyordu. Ancak bunun bedelini Filistin Kurtuluş Örgütü ödedi ve İsrail FKÖ’yü Tunus, Sudan ve Yemen’e gitmeye zorladı. Böylece Fetih Hareketi, silahlı bir örgüt olarak fiiliyatta bitti. (Abdurrahman Raşid / Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi)
‘İsrail’e Batı’dan doğrudan destek’
Filistinlilerin İsrail’e yönelik eylemlerinden sonra Arap dışişleri bakanlarının ortaya çıkan durumun Filistinliler üzerindeki korkunç etkilerine ilişkin tutum belirlemek için acil bir toplantı düzenlemeye karar vermesine kadar beş gün geçti.
Toplantı sonrasında yayınlanan açıklamada, gerilimi durdurmaya yönelik acil ve etkili eylem başlatmak için “uluslararası toplumla” birlikte çalışılması çağrısında bulunuldu. Ayrıca açıklamada sivillerin korunması ve tutuklu sivillerin serbest bırakılması çağrısında bulunuldu.
Arap Birliği’nin açıklamasına güç dengesi açısından bakıldığında eşit olan ve iki taraf arasındaki bir sorunu çözmek için sanki bir arabulucu olarak duruyor.
Batı’nın tutumuna gelince, Washington, İngiltere ve diğer başkentlerdeki üst düzey yetkililer tarafından açıkça ifade edildi. Bu tutum İsrail hükümetinin Gazze halkına karşı misilleme, soykırım ve kuşatmaya dayalı kararının onaylandığının açık bir beyanıydı.
İsrail’in tutumu, Batı’nın uluslararası hukukun ayaklar altına alınmasındaki şaşırtıcı suç ortaklığının ve “iki taraf arasında arabuluculuk” kisvesi altında Arapların bariz zayıflığının bir sonucudur. (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)
‘Sina Kırmızı Çizgidir’
Topraklarını özgürleştirmek ve onu savunmak her Filistinlinin görevidir. Her Filistinli topraklarını korumaya devam etmeli ve Gazze’den göç edilmesine dair çağrılara yanıt vermemelidir. Zira Filistinliler ‘in topraklarını bırakıp oradan göç etmelerine dair çağrılar, Filistin davasını sonuna kadar kapatmaya yöneliktir. Bu da hem İsrail’in hem de Amerika Birleşik Devletleri’nin sömürgeci ve yayılmacı politikalarına bağlı olarak an çok istediği şeydir. Zaten Mısır’ın egemenliği de buna izin vermez.
İsrail eski askeri istihbarat direktörü Eli Zeira’nın Mısır’ın Ekim 1973’teki şaşırtıcı zaferinden sonra söylediği şu sözler akıllara geliyor: Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki çatışmalar gelecekte de ve 6 Ekim’dekinden daha kötü koşullar altında tekrarlanabilir. Yine ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kessinger şöyle demişti: “Sina ne zamandan beri Mısır toprağı? İsrail için savunma hattı olarak Süveyş Kanalı ve Ürdün Nehri’nden daha iyi bir şey yoktur.” Tabii bu sözler, 50 yıl önce Mısır ordusunun onlara unutamayacakları bir ders vermesinden önceydi. Ekim 1973’te şehit kanlarıyla özgürleştirdiğimiz Sina’ya Filistinlilerin yerleştirilmesi meselesi hiçbir zaman söz konusu olamaz. (Ahmed Musa / Mısır El Ahram Gazetesi)
‘İsrail ABD’yi yeni bir savaşa sürüklemek istiyor’
İsrail, Gazze Şeridi’nde yaşayan iki milyondan fazla Filistinliyi yerinden etme ve hem Sina’da hem de daha sonraki bir aşamada onlara Ürdün’de alternatif bir vatan kurma konusunda başarısız oldu. Diğer yandan İsrail’in yok etmek istediği ve dünya kamuoyunda şeytanlaştırmak istediği Hamas da daha güçlü bir konuma geldi.
Kendisini insan haklarının “cennet”i ilan eden, sözde demokrasisini ve liberal değerleri dünyaya yaymak için savaşlara, kanlı darbelere girişen Amerikan devletinden yeşil ışık alarak girişilen Gazze’nin zorla boşaltılması çabaları, etnik temizliğin en kötü örneklerinden biridir. Zira bu çabalar, vahşi hava bombardımanlarıyla girişilen soykırım eylemleriyle desteklenmektedir.
İsrail, Washington’u bölgede İran ve ona bağlı askeri örgütlerle bölgesel bir savaşa sürüklemek istiyor. Bunu da ABD’nin Ukrayna’da başka bir küresel savaşını kaybettiği ve Tayvan’da Çin’le başka bir savaşa başlamanın eşiğinde olduğu bir dönemde yapmaya çalışıyor. Bu da “Böyle dostlar varken kim düşman ister?” şeklindeki bir İngiliz atasözünü hatırlatmaktadır. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)